SEVGİ ve SAYGILARIMLA
* TÜRK'ÜN SESİ GAZETESİ*
( GEÇMİŞİNE KURŞUN SIKAN, GELECEĞİNİ TOPA TUTAR. )
23 Eylül 2016 Cuma
29 Nisan 2016 Cuma
ÖĞRETMEN AYTEN TEKELİOĞLU HAKKIN RAHMETİNE UĞURLANDI
ARKADAŞIMIZ, ÜLKÜDAŞIMIZ AİLE DOSTUMUZ SENGİN TEKELİOĞLU'NUN EŞİ AYTEN TEKELİOĞLU SON YOLCULUĞUNA ANKARA ASRİ MEZARLIK CAMİSİNDE 28 NİSAN 2016 PERŞEMBE GÜNÜ ÖĞLE NAMAZUNA MÜTEAKİP, KILINAN CENAZE NAMAZI SONRASI, SEVENLERİ ve ÖĞRENCİLERİ TARAFINDAN UĞURLANDI,---------------
OKUTTUĞU TÜM ÖĞRENCİLERİ ve VELİLERİ TARAFINDAN ÇOK SEVİLEN, SAYGI DUYULAN AYTEN TEKELİOĞLU EŞİ, KIZI, TORUNU, KOMŞULARI, ARKADAŞLARI İLE EŞ, DOST - AKRABALARI ve ÇOK SEVDİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN DUALARI İLE HAKKIN
RAHMETİNE UĞURLANDI. MERHUME ÖĞRETMENİMİZE ALLAH'TAN GANİ, GANİ RAHMET DİLER, ÇOK DEĞERLİ AİLE DOSTUMUZ SENGİN TEKELİOĞLU'NA YILMAZER AİLESİ OLARAK BAŞ SAĞLIĞI DİLERİZ. ALLAH RAHMET EYLESİN.RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN.
GÜLNAZ & AHMET YILMAZER
OKUTTUĞU TÜM ÖĞRENCİLERİ ve VELİLERİ TARAFINDAN ÇOK SEVİLEN, SAYGI DUYULAN AYTEN TEKELİOĞLU EŞİ, KIZI, TORUNU, KOMŞULARI, ARKADAŞLARI İLE EŞ, DOST - AKRABALARI ve ÇOK SEVDİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN DUALARI İLE HAKKIN
RAHMETİNE UĞURLANDI. MERHUME ÖĞRETMENİMİZE ALLAH'TAN GANİ, GANİ RAHMET DİLER, ÇOK DEĞERLİ AİLE DOSTUMUZ SENGİN TEKELİOĞLU'NA YILMAZER AİLESİ OLARAK BAŞ SAĞLIĞI DİLERİZ. ALLAH RAHMET EYLESİN.RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN.
GÜLNAZ & AHMET YILMAZER
13 Nisan 2016 Çarşamba
LİDER DEVLET BAHÇELİ
MİLLİYETÇİ ÜLKÜCÜ HAREKETİN TARİHİNİ BİLMEYENLER,ŞANLI ve ŞEREFLİ, ONURLU GEÇMİŞİ OLAN MİLLİYETÇİ HAREKETİN ve BOZKURT YÜREKLİ ÜLKÜCÜLERİN LİDERİ OLAMAZLAR. 1968 DE BAŞLAYAN BU KUTLU HAREKETİN, O GÜNDEN BU GÜNE İÇTEN ve DIŞTAN GELEN SİYASİ KOMPLOLARI, İHANETLERİ, KIRILMA NOKTALARININ SEBEP ve SONUÇLARINI BİLMEYEN Bİ HABER OLANLAR, ŞAHSİ MENFAATLERİ ve SİYASİ İKBALLERİ UĞRUNA, FİGÜRANLIĞA SOYUNANLAR, BU GÜN MHP ye GENEL BAŞKAN OLMAK İÇİN, HAKSIZ KAZANÇ SAĞLAYAN TEFECİ GİBİ AVUÇLARINI OVUŞTURUYORLAR. BU KİŞİLER ,1 KASIM SEÇİM SONUÇLARINA ÜZÜLEN ÜLKÜCÜLERİN ÜZÜNTÜLERİNİ İSTİSMAR EDİP, KULLANARAK ADETA LİMAN BALIĞI HESABI ZAMKİNOS'LUK YAPMAKTADIRLAR. BU GİBİ KİŞİLERE ÜLKÜCÜ HAREKET GEÇİT VERMEYECEKTİR. ÜLKÜCÜ HAREKET VAR OLUŞUNUN İZNİNİ KANUNLARDAN ALMAZ. ANCAK SİYASİ FAALİYETİNİ, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ İLKESİNE BAĞLI KALARAK, TÜRK MİLLETİNİN ,TÜRK DEVLETİNİN ( KURTULUŞ ve KURULUŞ ) FELSEFESİNE, AŞK İLE BAĞLI KALARAK SÜRDÜRÜR.
ÜST KURUL DELEGESİ AHMET YILMAZER
ÜST KURUL DELEGESİ AHMET YILMAZER
10 Nisan 2016 Pazar
ÜLKÜCÜ HAREKETİN TARİHİ GÜNLERİ

ÜLKÜCÜ HAREKETİN TARİHİ GÜNLERİ, TARİHİ KAVŞAKLARI ve ÇALKANTILARI BİTMEZ. Çalkantılı dönemlerde yaşadıklarımızı anlamak, bilgili kararlar almak, öngörülerde bulunmak için, Ülkücü hareketin tarihini iyi bilmek gerekir.
DÜŞÜNCE HAYATIMDA,SİYASİ TAVRIMDA
BİÇİMİNİ ALMIŞ ve KAVRANMIŞ
BİR ÜLKÜCÜLÜK,
İŞTE O BENİM BEYNİMDE,
YÜREĞİMDE YAŞATTIĞIM,
FİKRİM ve ÜLKÜMDÜR.
ÜLKÜCÜYÜM DEMEK KOLAY. ZOR OLAN ÜLKÜCÜ KALMAKTIR.
Bir kez ülkücülük gitti mi Onu, geri almak mümkün Değildir.
Ne kadar Uğraşırsanız uğraşın geri gelmez.
![]() |
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE |
Türk siyasi hayatında üzerinde en fazla siyasi hesaplar yapılan ve karanlık oyunlar oynanmak istenen siyasi parti Milliyetçi Hareket Partisi’dir.
• Milliyetçi Hareket her devirde siyasi suikastların hedefi olmuş, entrika ve psikolojik saldırılarla içten çökertilmeye çalışılmıştır.
Her dönemde birilerinin elleri sürekli Milliyetçi - Ülkücü Hareket’in içinde olmuştur.
Geçmişte yaşanan acı tecrübeler hafıza kayıtlarımızda durmaktadır:
- 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası Milliyetçi - Ülkücü Hareketin yeni bir siyasi parti çatısı altında varlığını sürdürmesinin engellenmesi için başvurulan oyunlar ve tezgahlar unutulmamıştır.
- 1992’de Ülkücü Hareket’te yaşanan kırılma ve kopmada hangi fitne mekanizmalarının harekete geçirildiği ve bu süreçte dış mihrakların oynadığı rol de hatırlanmaktadır.
- 12 Eylül sonrası kapatılan MHP’nin yeniden açılmasının gündeme geldiği dönemde 27 Aralık 1992’de Söğütözü’nde yapılan kongrede hangi tahriklerin sahnelendiği ve kimlerin hangi tezgahlara başvurduğu da hafızalardan silinmemiştir.
- 2002 yılından başlayarak “MHP’siz Meclis” için yapılan zorlamalar, sonuçsuz kalan karalama kampanyaları, yakılan fitne ateşleri, sahneye sürülen taşeronların, bunların hezeyanları ve nihayet 2009’da MHP’yi mahkeme yoluyla kayyuma teslim etmek için başlatılan hukuki süreçler de herkesin malumudur.
“Hafızayı beşer nisyan ile malüldür” denilse de, bu sancılı süreçlerin acı hatıraları Milliyetçi Hareket’in ortak bilincinde silinmeyecek izler bırakmıştır.
• Milliyetçi Hareket Partisi, bu davanın asli sahibi ülkücü neferlerin çelik gibi sağlam iradesi sayesinde bütün bu siyasi hesapları ve tezgahları boşa çıkarmış, karşı karşıya bırakıldığı bu badireleri atlatarak siyasi varlığını sürdürmüştür.
Devirler boyunca Milliyetçi Hareket’in altını oymayı amaçlayan kirli tezgahların aktörleri, maşaları ve figüranları değişmiş, ancak bu melanet odaklarının nihai hedefleri değişmemiştir.
Ülkücü iradenin bunları iyi görmesi, anlaması ve doğru değerlendirmesi, Milliyetçi Hareket’in geleceği bakımından hayati önemdedir." DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ
26 Haziran 2014 Perşembe
MERHUM ERGÜN YILDIRIM
Ülkücü hareketin içinde benim unutamadıklarım'dan
Merhum ERGÜN YILDIRIM..
Bir kez daha RAHMETLE ANIYORUM...
ALLAH RAHMET EYLESİN
RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN
Merhum ERGÜN YILDIRIM..
Bir kez daha RAHMETLE ANIYORUM...
ALLAH RAHMET EYLESİN
RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN
19 Mayıs 2014 Pazartesi
2 Eylül 2013 Pazartesi
URFALI NABİ
URFALI NABİ
(1642-1712). Ünlü bir Divan şairi olan Nabî doğum yeri olan Urfa'da öğrenim gör dükten sonra 1665'te İstanbul'a giderek Vezir Mustafa Paşa'nın kâtibi oldu. Mustafa Paşa Padişah IV. Mehmed'in yakın çevresinde bulunduğundan Nabî'nin de sarayla ilişkisi güçlendi. 1675'te ilk ünlü yapıtını, IV. Mehmed'in şehzadeleri için Edirne'de düzenlediği sünnet düğünü şenliklerini anlatan Sur-name'yi yazdı. 1678'de çıktığı hac yolculuğuna ilişkin izlenimlerini Tuhfetü'l-Haremeyn adlı yapıtta topladı. Nabî, koruyucusu Mustafa Paşa'nın 1686'da ölümü üzerine Halep'e yerleşti. Burada oğlu Ebulhayr için öğütlerle dolu Hayriye adlı ünlü mesnevisini kaleme aldı. O güne kadar yazdığı şiirlerini bir Divari'da topladı. 1710'da yakın dostu olan Halep Valisi Baltacı Mehmed Paşa sadrazamlığa getirilince Nabî' yi de İstanbul'a götürdü. Darphane emirliği, Anadolu muhasebeciliği gibi görevlerde bulunan Nabî bir yandan da resmi ve özel mektuplarını içeren Münşeat'ım düzenledi. Kısa bir hastalıktan sonra İstanbul'da öldü.
Nabî'ye Divan edebiyatında ayrı bir yer kazandıran özelliği, şiirlerindeki bilgece tavırdır. Osmanlı Devleti'nin duraklama dönemin de yaşaması, birçok savaşa, yenilgiye, toplumsal yıkıma tanık olması onu bu yönde etkilemiştir. Şiirlerinde ahlakçı bir yaklaşım egemendir. Öbür Divan şairleri gibi duygulara, doğa betimlemelerine hemen hiç yer vermez. Söz oyunlarına başvurmaz. Nabî'nin şiirleri yerel deyimlerle, atasözleriyle güçlen dirilmiş mısralardan oluşur. Bu yüzden de "hikemi şiir" denen düşünceye önem veren çığırın öncüsü sayılır.
(1642-1712). Ünlü bir Divan şairi olan Nabî doğum yeri olan Urfa'da öğrenim gör dükten sonra 1665'te İstanbul'a giderek Vezir Mustafa Paşa'nın kâtibi oldu. Mustafa Paşa Padişah IV. Mehmed'in yakın çevresinde bulunduğundan Nabî'nin de sarayla ilişkisi güçlendi. 1675'te ilk ünlü yapıtını, IV. Mehmed'in şehzadeleri için Edirne'de düzenlediği sünnet düğünü şenliklerini anlatan Sur-name'yi yazdı. 1678'de çıktığı hac yolculuğuna ilişkin izlenimlerini Tuhfetü'l-Haremeyn adlı yapıtta topladı. Nabî, koruyucusu Mustafa Paşa'nın 1686'da ölümü üzerine Halep'e yerleşti. Burada oğlu Ebulhayr için öğütlerle dolu Hayriye adlı ünlü mesnevisini kaleme aldı. O güne kadar yazdığı şiirlerini bir Divari'da topladı. 1710'da yakın dostu olan Halep Valisi Baltacı Mehmed Paşa sadrazamlığa getirilince Nabî' yi de İstanbul'a götürdü. Darphane emirliği, Anadolu muhasebeciliği gibi görevlerde bulunan Nabî bir yandan da resmi ve özel mektuplarını içeren Münşeat'ım düzenledi. Kısa bir hastalıktan sonra İstanbul'da öldü.
Nabî'ye Divan edebiyatında ayrı bir yer kazandıran özelliği, şiirlerindeki bilgece tavırdır. Osmanlı Devleti'nin duraklama dönemin de yaşaması, birçok savaşa, yenilgiye, toplumsal yıkıma tanık olması onu bu yönde etkilemiştir. Şiirlerinde ahlakçı bir yaklaşım egemendir. Öbür Divan şairleri gibi duygulara, doğa betimlemelerine hemen hiç yer vermez. Söz oyunlarına başvurmaz. Nabî'nin şiirleri yerel deyimlerle, atasözleriyle güçlen dirilmiş mısralardan oluşur. Bu yüzden de "hikemi şiir" denen düşünceye önem veren çığırın öncüsü sayılır.
Dönemi ve Çalışmaları
Nâbi Osmanlı'nın
duraklama devrinde yaşamış bir şairdi, yönetim ve toplumdaki
dejenerasyona ve bozukluklara şahit oldu.
Çevresindeki bu negatif olgular onu didaktik şiir yazmaya itmiş,
eserlerinde devleti, toplumu ve sosyal hayatı eleştirmesine neden
olmuştur. Ona göre şiir
hayatın, karşılaşılan sorunların ve günlük yaşamın içinde
olmalı, hayattan, insandan ve insanî konulardan izole edilmemelidir. Bu
yüzden şiirleri
hayat ile alâkalı, çözümler üretmeye çalışan, yer yer nasihatta
bulunan bir yapıdadır. Eserlerinin herkes tarafından anlaşılması ve
hayatla iç içe olmasını istemesindendir belki de, kullandığı dil
yalın ve süssüzdür.
KAŞGARLI MAHMUT
XI. yüzyılda yaşamış, asıl adı Mahmud bin Hüseyin bin
Muhammed’dir. Divan-ı Lügati’t Türk’ün yazarıdır. Türk dil bilginidir.
Karahanlılar soyundan bir aileden gelmiştir. Babası Barsgan’lı
Hüseyin’dir. Kaşgarlı Mahmud’un yaşamı hakkında kesin ve ayrıntılı bilgi
yoktur. Çeşitli kaynaklarda doğum tarihi olarak 1008 yılı ile 1025 yılı
ifade edilmektedir. Ölüm tarihi ise tahminen 1090 yılı olarak
belirtilmektedir.
Çok iyi bir eğitim gördüğü, İslami bilimlerini iyi bildiği,
Türkçe ve Türkçe’nin çeşitli lehçe ve ağızlarını çok iyi bildiği gibi
Arapça ve Farsça’yı da mükemmel bildiği tespit edilmiştir. Türkçe’nin
gelişip serpilmesinde büyük hizmet ve çalışmalarda bulunmuştur. Kaşgarlı
Mahmud’un iki eseri olduğu bilinmektedir. Divan-ı Lügati’t Türk (Türk
Dili Lûgati) ve bazı kaynaklarda ikinci bir eseri olarak Kitabü
Cevahir-ün-Nahv fi Lügat-it Türk (Türk Dilinin Dilbilgisi Cevherleri
Sözlüğü) adlı kitabının var olduğu bilinmekle birlikte henüz ele
geçmemiştir. Divan-ı Lügati-t Türk’te anlatıldığına göre 25 Ocak 1072’de
Bağdad’ta yazılmaya başlandı; 10 Şubat 1074’de bitirdi. Kaşgarlı Mahmud
bu değerli eserini Abbasi halifesi El-Muktedi Biemrullaha sundu.
Divan-ı Lügati-t Türk Araplara Türkçe’yi öğretmek ve
Türkçe’nin zengin bir dil olduğunu göstermek amacıyla yazılmıştır.
Eserine eklediği Dünya haritası üzerinde, Türklerin yerleştikleri
bölgeler ve komşuları olan ülke ve milletlerin yerlerini göstermektedir.
Ayrıca bu eserde 7500 civarında Türkçe kelimeyi Arapça olarak
açıklamış, 400’e yakın dörtlüklerden oluşan şiir ve atasözleriyle
örnekler vermiştir. Türkmen, Oğuz, Çiğli, Yağma, Kırgız ve Türk
boylarının Türkçe’si konusunda bilgilere yer vermiştir. Bu eser Türk
tarihi, coğrafyası, mitolojisi, folkloru ve halk edebiyatı konularında
zengin bilgileri kapsayan ansiklopedik bir lügattır.
Divan-ı Lügati-t Türk, el yazmasının Dünyadaki tek kopyası
Fatih Millet Kütüphanesinde 1910 yılında bulundu. 1915-1917 yıllarında
öğretmen Kilisli Rifat Efendi tarafından üç cilt olarak basıldı. Besim
Atalay tarafından Türkçe’ye çevirisi 1933-1943 tarihleri arasında
tamamlanarak 5 cilt olarak Türk Dil Kurumu tarafından yayımlandı.
Divan-ı Lügati-t Türk, bütün Dünyada Türkolojiyle uğraşan araştırmacı bilim adamları için çok değerli bir kaynak eser olmuştur.

Divan-ı Lügati-t Türk, bütün Dünyada Türkolojiyle uğraşan araştırmacı bilim adamları için çok değerli bir kaynak eser olmuştur.
HACI BEKTAŞ VELİ
Hakkında...
Çocukluğu ve gençliği Horasan’da geçen, akılcılığa ve bilime inanan Hacı Bektaş Veli örnek ve dürüst bir kişiliğe sahiptir. İlk eğitim ve öğreniminde Türkistan Piri Hoca Ahmet Yesevi kültür ocağında, öğretmeni Lokman Perende’den temel dersler almış, ayrıca burada felsefe, matematik, edebiyat, sosyal bilimler ve fen bilimlerini öğrenmiştir. Çok sayıda bilim adamının yetiştiği Horasan’da engin bir bilgi birikimine, geniş bir dünya görüşüne sahip olmuştur. Küçük yaşlardan başlayarak kendini etrafına kabul ettirerek Horasan erenleri arasında ululuğu öne çıkmıştır.
Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevi ocağından kendisine verilmek için özel olarak bekletilen emanetleri teslim alarak, önce İran, Irak, Arabistan ve Suriye’yi gezmiş buralarda gerekli araştırma ve incelemelerini yaparak hacı olmuş, Anadolu’ya bir Yesevi mensubu (derviş) olarak gelmiştir.
Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelişi, Anadolu Selçuklu Devleti’nin üzerinde kara bulutların dolaştığı, siyasi, ekonomik ve kültürel düzeninin bozulmaya yüz tuttuğu, taht kavgalarının başladığı, bölünmelerin ve parçalanmaların meydana geldiği bir döneme rastlamıştır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin çökmesi ve Anadolu Türklerinin dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kalması, Orta Asya’da bulunan Türk Uluslarını büyük bir kedere boğmuştur. Anadolu’da cereyan eden bu var olma savaşına bir çözüm yolu bulmak gerekliliği ortaya çıkmıştır. İşte Hacı Bektaş Veli bu amaçla Anadolu’ya gönderilmiştir. Evliya Çelebi’ye göre Hacı Bektaş Veli 300 Horasan eri ile Anadolu’ya gelmiştir. Bazı kaynaklar da bu topluluk hakkında 40 – 1000 arası çeşitli rakamlar belirtilmektedir. Burada önemli olan rakamlardan çok Pir Hazretlerinin idealistlerden oluşan bir topluluğun başında Anadolu’ya gelmesi, bunların yardımı ile adeta manevi bir fütühata girişmiş olmasıdır.
Hacı Bektaş Veli Antep ve Maraş üzerinden Sivas’a uğramıştır. Amasya’yı dolaşarak, Kayseri ve Kırşehir’de bir süre kaldıktan sonra yoluna devam etmiştir. Sulucakarahöyük’e M. 1238 – 1248 yılları arasında gelmiş olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Adını verdiği bugünki Hacıbektaş ilçesine yerleşerek faaliyetlerine burada başlamıştır. Çalışma ortamını oluşturmuş ve Anadolu kültürünü, Anadolu insanının gelenek ve göreneklerini özümseyerek yeni bir kültür ve eğitim merkezini kurmuştur. Burada düşüncesini ve felsefesini geliştirmiştir. Ayrıca Anadolu’yu dolaşarak çevresini tanımıştır. Araştırma ve incelemelerde bulunmuş ve gittiği her yeri aydınlatmaya ve fikirlerini anlatmaya çalışmıştır. Anadolu’ya adeta bir güneş gibi doğmuştur. Sulucakarahöyük’te de hareketlenmeler başlamış ve çehresi değişmiştir. Bulunduğu bu yerde bir çekim merkezi oluşturmuştur. Görüş, düşünce ve felsefesi bütün bu merkezden Anadolu’ya hızla yayılmıştır. Bu görüş ve düşüncesi Anadolu genelinde Hacı Bektaş Felsefesi ve Tasavvufu, Bektaşi Tarikatı olarak adlandırılmıştır. Bu eğitim ve öğreti merkezinden yetişen öğrenciler(Dervişler) Anadolu’nun dört bir yanına dağılmışlardır. Balkanlar’a, Arnavutluk’a Irak’a, Suriye’ye, Mısır’a, Girit’e vb. ülkelere gidip oralarda Hacı Bektaş Veli’nin düşünce ve felsefesini anlatmışlardır. XIII.yy. da Balkanlar’da ağır baskılardan yılan halkın önemli bir kısmının İslamiyeti kabul etmesinde temel rol oynamışlardır. Fetihlerin kazanılmasında da kolaylaştırıcı unsur olmuşlardır.
Yeni ordunun kuruluşunda, temsili bir grup asker, Hacıbektaş’a gelerek Hacı Bektaş Veli tarafından burada kılıç kuşatılıp taç giydirilip dualanmıştır. Ayrıca sancak teslim edilmiş ve bu orduya “Yeni Çeri” adı verilmiştir. Bu yüzden Hacı Bektaş Veli’yi Pir olarak tanıyan Yeniçeriler, Bektaşi tarikatını benimseyerek nice fetihlere katılmışlardır.
Hacı Bektaş Veli; Baba İlyas, Mevlâna, Ahi Evren ve Yunus Emre gibi Türk düşünce hayatını zamanımıza kadar etkileyen çağdaşları ile birlikte aynı devirde yaşamışlardır.
Hacı Bektaş Veli'den Seslenişler
"Hararet nardadır, sacda değildir.
Keramet hırkada, taçda değildir.
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’de, Mekke’de, Hac’da değildir."
Keramet hırkada, taçda değildir.
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’de, Mekke’de, Hac’da değildir."
"Sakin ol, kimsenin gönlünü yıkma
Gerçek erenlerin izinden çıkma
Eğer insan isen ölmezsin korkma
Aşığı kurt yemez Uçta değildir."
Gerçek erenlerin izinden çıkma
Eğer insan isen ölmezsin korkma
Aşığı kurt yemez Uçta değildir."
Özlü Sözler
Ara, bul.
İncinsende, incitme.
Kadınları Okutunuz.
Eline, diline, beline sahip ol.
Her ne ararsan, kendinde ara.
Arifler hem arıdır, Hem arıtıcı.
Marifet ehlinin ilk makamı edeptir.
İnsanın cemali, sözünün güzelliğidir.
Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız.
Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme.
İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu.
Nebiler, Veliler insanlığa Tanrının hediyesidir.
Düşmanının dahi insan olduğunu unutmayınız.
Kadınlarını okutmayan milletler yükselemez.
İncinsende, incitme.
Kadınları Okutunuz.
Eline, diline, beline sahip ol.
Her ne ararsan, kendinde ara.
Arifler hem arıdır, Hem arıtıcı.
Marifet ehlinin ilk makamı edeptir.
İnsanın cemali, sözünün güzelliğidir.
Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız.
Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme.
İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu.
Nebiler, Veliler insanlığa Tanrının hediyesidir.
Düşmanının dahi insan olduğunu unutmayınız.
Kadınlarını okutmayan milletler yükselemez.
Gülbeng Örneği
Allah Allah İllalah
Baş uryan, sine püryan, kılıç alkan
Bu meydanda nice başlar kesilir
Olmaz hiç duyan.
Eyvallah, eyvallah
Kahrımız, kılıcımız, düşmana ziyan
Kulluğumuz padişaha ayan
Üçler, yediler, kırklar
Gülbeng-i Muhammedî nur-ı Nebî
Kerem-i Ali
Pirimiz, sultanımız Hacı Bektaş-ı Veli
Demine devrarına hû diyelim hû…
Baş uryan, sine püryan, kılıç alkan
Bu meydanda nice başlar kesilir
Olmaz hiç duyan.
Eyvallah, eyvallah
Kahrımız, kılıcımız, düşmana ziyan
Kulluğumuz padişaha ayan
Üçler, yediler, kırklar
Gülbeng-i Muhammedî nur-ı Nebî
Kerem-i Ali
Pirimiz, sultanımız Hacı Bektaş-ı Veli
Demine devrarına hû diyelim hû…
Hacı Bektaş Veli’nin Eserleri
1. Makalât: En önemli eserlerinden biridir. Arapça olarak yazmıştır. Tasavvuf esaslarını anlatmıştır. Tarikata yeni girenlere yol göstermek amacıyla yazmış olduğu bir eserdir. Dili sade ve anlaşılması kolaydır. Makalât; şeriat, tarikat, marifet, hakikat gibi dört kapıdan ve her kapının da on makamdan oluştuğu öğretici bir tasavvuf kitabıdır.2. Fevaid: Faydalı sözler anlamına gelen dini ve tasavvufi konularını içeren Farsça bir eserdir. Hacı Bektaş Veli, bu kitapta konuları 105 faide başlığı altında toplamıştır.
3. Besmele Şerhi: Manisa Valide Camii Kütüphanesi’nde hicri 1315 tarihinde Rika yazısıyla yazılmış bir eseridir. Tire’de Hacı Necip Paşa Kütüphanesi’nde bulunan Hacı Bektaş Veli’nin olduğu söylenen Tefsir-i Fatiha’nın aynısıdır. Bu eser Rüşdü Şardağ tarafından bulunarak yayımlanmıştır.
4. Şathiye: 13. yüzyılın dil özelliklerini taşır. Özenle yazılmış değerli bir eseridir. İki sayfadan oluşmuştur. Öz Türkçe’dir.
5. Makalât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniye: Hacı Bektaş Veli’ye izafe edilen bir eseridir.
6. Hacı Bektaş’ın Nasihatleri: Hacı Bektaş Halk Kütüphanesi’nin 29 kayıt numaralı kitabıdır. Hacı Bektaş Veli’nin nasihat ve vesayetleri belirtilmektedir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)